Titanik, 20. yüzyılın en trajik deniz kazalarından birine ev sahipliği yapmış olan dev bir yolcu gemisidir. 10 Nisan 1912’de yolculuğuna başlayan Titanic, yüzlerce yolcusuyla birlikte New York’a doğru yola çıktı. Ancak, Fransız kıyılarında bir gece boyunca buzdağına çarpması sonucu 15 Nisan 1912’de okyanusun derinliklerine gömüldü. O dönem Titanik’in “batmaz” olduğu ile ilgili söylentiler yaygınlaşmıştı, fakat bu efsanenin gerçekliğini sorgulamak kaçınılmazdır.
Titanik’in inşaatı sırasında birçok kişi, geminin gelişmiş teknolojisi ve mühendislik harikası yapısı sayesinde “batmaz” olduğunu savunuyordu. Gerçekten de Titanik, dönemin en büyük ve lüks yolcu gemisi olarak sefere başlamıştı. Gelişmiş su geçirmez bölmeleri ve sağlam yapısıyla haberlerde sürekli olarak övülen Titanik, o dönemde ticari bir simge haline gelmişti. Bunun yanı sıra geminin iç mekanları da lüks ve konfor ile donatılmıştı; birçok yolcunun Titanic’i seçmesinin nedenlerinden biri de buydu. Fakat “batmaz” sözü, geminin ne kadar güvenli olduğundan çok, insan doğasının kibirini yansıtıyordu. Yangın güvenliği, lif alanları ve araçlar gibi konular kıyasıya tartışılırken, Titanik’i inşa eden mühendislerin, "batmaz" kelimesinin arkasında yatan gerçekleri göz ardı edip etmediği merak konusu oldu.
14 Nisan 1912 gecesi, Titanik Newfoundlanda fölkova buzdağları arasında ilerliyordu. Uçsuz bucaksız okyanusta, geminin hızı ve güvenliği konusundaki özgüven, mürettebatın dikkatsizliğine yol açtı. Saat 23:40 civarı, Titanik bir buzdağına çarptı. Bu sırada, yolcular arasında panik ve karmaşa başladı. Geminin güvertesinde bulunan bazı yolcular, sesler ve çığlıklarla yardım istedi. Titanik’in kaptanı Edward Smith, geminin yavaşça batmasına dair olaylar gelişirken, bazı yolcular ve mürettebat, geminin batmaz olma mitine inanmaya devam ettiler. Su dolmaya başladıktan sonra, mürettebat ve yolcular arasındaki güvenin sarsılması kaçınılmaz oldu.
Buzdağına çarpmanın ardından Titanik, yalnızca birkaç saat içinde okyanusun derinliklerine gömüldü. Kayıp sayısı 1.500'ün üzerinde olduğu tahmin edilmekteydi; bu durum, Titanik faciasını tarihin en büyük deniz kazalarından biri haline getirdi. Titanik'den kurtulmayı başaran yolcular, yaşadıkları dehşeti yıllar boyu unutmamışlardı. Bu trajedi, su güvenliği yasalarının gözden geçirilmesine ve gemi inşası üzerine yeni standartlar getirilmesine neden oldu. Titanik’in acı hikayesi, sadece onun inşasına yönelik kibirli bakış açısı ile ilgili değil, aynı zamanda insanlık tarihinin doğal afetlerle olan etkileşiminin bir yansımasıdır.
Titanik’in batma hikayesi, insanlığın kibirli yargılarının sert bir şekilde karşılaştığı bir gerçekle doludur. "Batmaz" iddiaları, insanları yanıltmaktan öteye geçmedi. Geminin inşasında “batmaz” olma fikri, mühendislik harikası olarak anılan Titanik’in sonunu hazırladı. Bu trajediyi anlamak ve hatırlamak, gelecekte benzer olayların yaşanmaması adına oldukça kritiktir. Titanik efsanesi, yıllar boyunca birçok belgesel, film ve kitap gibi eserlerde yeniden ele alındı ve bu da trajedinin izlerini silmemek adına önemli bir rol oynadı. İşte bu yüzden Titanik’in hikayesi, sadece bir geminin değil, insanlığın kendi kendine koyduğu sınırların ötesine geçmekteki zaafının trajik bir ifadesidir.