Türkiye, ekonomisi ve kültürel zenginlikleriyle tanınan bir ülke olsa da, bu zenginliğin arkasında yatan derin sosyal adaletsizlikler, özellikle çocuklar arasında yoksulluğu büyütüyor. 2023 verilerine göre, Türkiye'deki çocukların %30'u yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu durum, zengin bir ülkede neden bu kadar çok çocuğun açlık ve yoklukla mücadele ettiğini sorgulatıyor. Ekonomik büyümenin sağladığı kaynaklar doğru bir şekilde dağıtılmadığında, bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 4 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu da demektir ki, her üç çocuktan biri temel ihtiyaçlarına erişemiyor. Yoksulluk sadece maddi bir durum değil, aynı zamanda fırsat eşitsizliğini de beraberinde getiriyor. Eğitim, sağlık hizmetleri ve beslenme gibi temel haklardan mahrum kalan bu çocuklar, gelecekte toplumun tüm dinamiklerini etkileyen bir döngüye sürükleniyorlar. Türkiye'deki çocuk yoksulluğunun nedenleri arasında ekonomik istikrarsızlık, işsizlik ve düşük gelir düzeyi gibi faktörler yer alıyor. Bununla birlikte, ailelerin toplumsal destek mekanizmalardan faydalanma imkanı, özellikle kırsal kesimde oldukça sınırlı kalıyor. Çocukların yaşadığı yoksulluk içinde yalnızca maddi eksiklikler değil, aynı zamanda psikolojik etkiler de büyük bir sorun teşkil ediyor. Yetersiz beslenme ve eğitim olanaklarının kısıtlılığı, söylediğimiz gibi yalnızca bugünü değil, çocukların geleceğini de tehdit ediyor.
Ülkemizdeki bu durumu değiştirmek için toplumun her kesimine önemli görevler düşüyor. Sivil toplum kuruluşları, devlet kurumları ve özel sektör, çocuk yoksulluğunu sona erdirmek için el birliğiyle çalışmalı. Çocukların temel haklarının korunması için yapılan projeler ve kampanyalar, genç nesillerin potansiyelini açığa çıkarmak adına kritik bir rol oynuyor. Eğitime erişim, sağlık hizmetlerini alma ve sosyal destek mekanizmalarına ulaşımın sürekliliği sağlandığında, çocukların gelişimi desteklenmiş olacak. Ayrıca, medya ve toplum bilincinin artırılması, halkın bu sorunu sahiplenmesi açısından son derece önemli. Ebeveynler, eğitimciler ve toplumun diğer bireyleri çocukların ihtiyaçlarını görmeli ve onlara yönelik çözümler üretmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye gibi zengin bir ülkenin yüzleşmesi gereken bu gerçekler, Dickens’ın romanlarından farksız değil. Eşitsizliklerin giderilmesi, toplumda dayanışmanın güçlenmesi ve çocukların haklarının korunması için herkesin katkısı ile hayata geçirilecek çözümler zorunludur. Çocuklar, geleceğimizin teminatıdır. Onların en düzgün şartlarda, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesi, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.
Bu noktada, bireylerden kurumlara kadar geniş bir yelpazede güçlü bir mobilizasyonun sağlanması ve yoksulluğu azaltmaya yönelik politikaların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi elzemdir. Unutulmamalıdır ki, çocuklarımızın yaşadığı yoksulluk, yalnızca onların değil, tüm toplumun huzurunu ve refahını etkileyen bir sorundur. Herkesin bu konuda duyarlı olması ve gerekli adımları atması elzemdir.